Bu blogda ara

‘KADİRŞİNAS VE KALENDAR’ İNSAN: CAHİT ÇOLLAK

Karlı bir kış sabahı vefat haberiyle uyandık. Gönül insanı, kitap dostu, güzel insan Cahit ağabeyimiz… yoktu artık aramızda. Ertesi gün gazetelerde Bursa’nın tanınmış kültür adamlarından Cahit Çollak’ın kalbine yenik düştüğünü yazacaktı gazeteler. 

Bir gönül eri ve hal insanı olarak manevi tesiri sadece Bursa’nın kültürel hayatına mahsus değildi elbette. Bursa için bir kitapçı’dan ve yayıncı’dan çok daha fazlasıydı. Emirhan’daki 49 numaralı o küçük dükkanına büyük bir dünyayı sığdırabilmişti. 2007 yılında Mehmet Nuri Yardım büyüğümüz vesilesiyle tanışmıştım kendisiyle. Sonrasında “İtibar” vesilesiyle devam eden süreç esnasında yanımızda oldu. Desteğini esirgemedi, ilgisinin ve beğenisinin bizzat şahidiyim. 

70'li yıllarda Dergah Yayınları’nın idare ve hesap işlerine bakan Cahit Çollak, Uludağ ve Sır yayınlarının sahibi, Türkiye Yazarlar Birliği’nin de Bursa Şubesi kurucularındandı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tarih okuduğu yıllarda Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’yle kesişmişti yolu, derginin kurucusu Nurettin Topçu ile olan beraberliği böylece devam etti; vefatına değin...

Cahit Çollak, gençlere ve öğrencilere karşı hususi bir alaka gösterirdi, maddi ve manevi olarak her birine yardımı dokunur, onlar için imkanlarını seferber eder, ev ya da burs bulmalarına yardımcı olurdu. Onların sosyal çalışmalarını da desteklerdi. Yarın’ın Türkiye’si olarak görüyordu onları. Biliyordu çünkü yeryüzünün gerçek fatihleri kalpleri kazananlardı, öncelikle kalp kazanıyordu. 

Emirhan’daki 49 numaralı o küçük mekanı bir nevi muhabbethane gibiydi. Hatırladığım mühim ayrıntılardan biri, masasının hemen ardındaki Nurettin Topçu’nun fotoğrafı ve şu sözüydü: “Gençler, düşünerek girilen kapı yalnız sınıf kapısıdır. Dünyada hiçbir fetih -kaderin sırrına vakıf olanlar için- sınıf kapısını açmak kadar şerefli değildir.”

Daha sonra o mekandan taşınması ise ayrı mevzu. Evi de kiraydı, dükkanı da… 

Geleni gideni eksik olmuyordu. Öğrencisinden öğretmenine, ustasından işçisine, amirinden memuruna, okurundan yazarına… Nazik ve naif davranırdı misafirlerine. Gülümseyen bir çehresi vardı. Selam verip içeri girmeniz yeterliydi. Çayı ve tütünü sevdiği kadar severdi; çalışkan, kararlı ve azimli insanları. Tabii “titizlik ahlakın ta kendisidir” prensibini gözeterek. 

Dalgın bir hali vardı. Sürekli unuttuğu bir şeyler var gibiydi. Eksik kalıyordu sanki bir şeyler…


İş ahlakını önemsiyordu. Gönülle bağlıydı yaptığı işe. “Hizmetkarım” diyordu; gönül verdiği işe emek veriyordu, emekçisiydi sevdasının. 

İstanbul, Malatya, Erzurum ve  Kahramanmaraş’ta bir dönem yaşamış olan Cahit Çollak için Bursa’nın ise ayrı bir kıymeti vardı: “Burada yol boyu yürürken Fatiha bitmeden, yeni Fatiha okumanız gerekir” diyordu. Bir ahbabının vesilesiyle geldiği Bursa’da, özellikle Ulu Camii’ye yakın bir dükkan aramış ve uzun yıllar esnaflık yapacağı Emirhan’daki 49 numaralı mekana yerleşmişti. Ulu Camii’nin gölgesindeydi artık. Oradan taşınmadan bir müddet evvel “İtibar” vesilesiyle ziyaretine gitmiştim. Uğurlarken “hayırla kal” dediğini hatırlıyorum.

‘GEMUHLUOĞLU’NUN DOSTLUĞU’NUN NERESİNDEYİZ’

Cahit Çollak’ın sıkça telaffuz ettiği kelimelerden biriydi: Hal. Bilhassa eski yazarlardan, mütefekkirlerden, üstadlardan söz açıldığında, hali anlamak lazım derdi. Hatırlamak her halükarda güzel, ama o hali anlamayı ve yaşamayı önemsiyordu. 2010 yılında TYB Bursa Şubesinin organizasyonuyla gerçekleştirilen “Fethi Gemuhluoğlu: Bir Vefadır Yaşamak” adlı programa konuşmacı olarak katılım sağlamış ve sormuştu: “Gemuhluoğlu’nun dostluğunun neresindeyiz? Daha da önemlisi, anlattığı aşkın neresindeyiz?”

‘NURETTİN TOPÇU’NUN DERDİNİN NERESİNDEYİZ’

Cahit Çollak, yüzyüze ve birebir konuşmaları daha faydalı görüyordu. Nurettin Topçu ve diğer büyüklerinden aldığı terbiye gereği bu böyleydi. Gürültü, alkış ve kalabalığın olduğu anma etkinliklerinde, konferanslarda, panellerde de dile getiriyordu bunu. Yine bir gün TYB Bursa Şubesi’nin organizasyonuyla “Hatıralar Arasında” programı kapsamında vefatının 40.yılında Nurettin Topçu anılacaktı. Konuşmacı olarak katılım sağladığı o programda da sormuştu: “Nurettin Topçu gibi bir değerimizi anlatmak zor ama asıl sorulması gereken, biz bugün Nurettin Topçu’nun ahlakının, samimi duruşunun ve ömür boyu taşıdığı derdinin neresindeyiz?”

‘GÖSTERİŞSİZ BİR HAYAT’

“Hal ehli olanların şana şöhrete ihtiyacı yoktur” diyordu, Cahit Çollak: “Onların kendi halleri onlara yeter.” Cahit ağabeyin gösterişsiz bir hayatı vardı; eskilerin deyimiyle kadirşinas ve kalender bir insandı. O’nunla tanışabilme, kendi deyimiyle halleşebilme şerefine nail olduğum ilk gün, Mustafa Kutlu büyüğümüzün “İyiler Ölmez” adlı eserinin girizgahını hatırlatıyordu bana: “Kapı açıldı, biri içeri girdi. Onunla beraber yağmurun kokusu, fırtınanın ayazı…”

Bu dünyadan bir Cahit Çollak geçti; gök kubbemizde hoş bir seda bırakarak... 

Kader bize sevdiklerimizin gidişini yavaş yavaş gösteriyor ve ölümü hatırlatıyordu. Eskilerin “ölüm ayı” olarak da tanımladığı zemheri ayında ebediyete uğurladık O’nu. Derdinizle dertlenebilen böylesi büyüklerin gidişinin insana yaşattığı üzüntü, eksikliğin sadece bir kişi olmadığının kanıtı olsa gerekti. Bu şehre büyük bir boşluk bıraktı ardından. 

O’nu tanımak güzeldi. 

Tam da Yarının Türkiye'sindeki gibi; yaşatma aşkına gönül veren, sabırlı ve azimli, lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçisi...

Daima iyilikle ve güzellikle yad edileceği muhakkak. Rahmet ola…

*İtibar Dergisi'nin 65.sayısında yayımlanmıştır